8 Aralık 2008 Pazartesi

a tribute to half-life


sessiz sedasiz, reklamsız cıkan bu oyun, mangalardaki karizmatik sessiz samuraylar gibi sadece görevlerini yaptı, yani ortamın .mına koyup giti. half-life 1, sene 1998. oyle hiçte reklam falan yapmadı bu adamlar, ihtiyaclarida yoktu. o sıralar, aylar öncesinden screenshotları elden ele dolaşan, bir şekilde bir yerden videolarını edinmiş bünyeler, piyango kazanmışçasına havalara uçuran unreal ile yetiniyordu. unreal in ilk dakikalarında, siz ilerlerken, bir kapının aniden kapanıp, içeriden bağırış, çağırış, kan falan gözükmüş, bende, "vay be film gibi yapmış adamlar" dediydim. zaten oyunun ilk ve tek atraksiyonuda buydu. halbuki half-life resmen bu film gibi sahnelerle doluydu. ustune ustluk akıcı oynanışlığı, duke nukemden kalma anahar bul, kapı aç klişesine alışmış bu bünyelerimize ilaç gibi gelmişti. quake 2 oyun motoru kullanan bu oyun, kastırmayan sistem gereksinimiylede geniş kitlelere hemen yayılmıştı. blizzard hala bu olayin farkında ve firmanın başarısının en önemli etkenlerinden biride bu zaten. seneryosu ise zaten vaktinin lost uydu resmen. g-man kimdi? niye askerler bize karşı? oyunun başındaki kristal deneyi bir hata mıydı, yoksa komplo mu?
her zaman derim, bir oyunun başarılı olabilmesi, daha doğrusu ömrünün uzaması için destekli bir multiplayer tabanının olması lazım. buna half-life dan daha iyi bir örnek var mıdır acaba? oyunun kendisini kullanan sayısız modu yanı sıra, en ünlü modu olan counter strike, hala internette onbinleri kendine esir almış durumda.
bu efsanenin ikincisi de tabi ki half-life adını yaşatacak güzellikte, ama döneme getirdiği yeniliklerle half-life 1 kesinlikle tüm zamanların en başarılı yapıtlarından.

bonus: 45 dk lik half-life bitirme rekoruda kırılmış ya 36 dk ile, daha neleri görücez bakalım

Geralt of Rivia

bir oyun bu kadar güzel olamaz, olmamalı... haldır huldur sadece ana gorevleri yapmama ragmen min 36 saatlik oyun ömrü, fakat bitirdikten sonra bile insanın içinde tekrar tekrar oynama isteği oluşturan bir başyapıt. bu zevki en son ilk half-life da almıştım galiba. meğersem özlemişim hayattan soyutlaşmayı, gece gündüz, olmayan çocukça şeyler düşünmeyi. güzel talent sistemiyle olsun, başarılı diyaloglarıyla olsun, hem görsel hemde işitsel bir ziyafet sunuyor resmen. eğer ryo dan hoşlanıyor ve 3-4 günlük boş bir vaktiniz varsa, bırakın kendinizi vizima'nın şiirsel dünyasına.
birde asıl, oyunda güzel güzel hanım kızlarımızın edepsiz fotoğraflarını görmek için bambaşka bir hırs sergiliyor ya insan, buda bu çeşit oyunlarda bir ilk resmen. yahu zaten minicik çantanız var, birde bunun yarısını çiçekler, yüzük, gerdanlık, değerli taşlar gibi sadece hatun kaldırmaya yarayan itemlerle dolduruyoruz ya, acımız içler acısı...
Polonyalı yazar Andrzej Aapkowski'nin eserinden uyarlanmış oyun, başka bir esere dönüşmüş resmen.